Bunun gerçekleşebilmesi için de, insan eğitilir ve öğretilir. İnsan, düşünmeyi, konuşmayı, yazmayı, kendini ifade edebilmeyi eğitim sayesinde öğrenme yeteneğine sahiptir. Bu yetenek insanda doğuştan vardır, yönlendiriliş şekline göre de insanın davranış ve duygusal yapısını belirler. Eğitim ve öğretim aynı zamanda toplumda, insanlar arasındaki ilişkilerin de yapısını belirler. Yardımlaşmayı, karşılıklı haklara saygılı olmayı, birlikte ve barış içinde yaşamayı, davranış kurallarına uymayı sağlar. Eğitim bir eğitim kurumu ile olabileceği gibi, bir güzel sanatlar dalı ile de olabilir ve temelinde mutlaka düşünce dili vardır. Eğitilecek, öğretilecek insanın en iyi anlayacağı dil. Yani anadili. İnsan anadiline hakim değilse, eğitimi ve öğrenimi de o oranda eksik olur. Öğretileni iyi kavrayamaz veya yanlış kavrar. Düşüncesini doğru ifade edemez. Dili ne kadar zengin olursa, kendisini, düşüncelerini o oranda doğru, mantıklı ve etkili ifade edebilir. Dilin anlatım gücü o derecede etkili olur.
Dilin zenginliği kelimelerin zenginliği, yani çokluğu ile ölçülür. Anadilinin bir kısmına veya çoğuna yabancı dil hakim olmuşsa, anadiliniz yara almış, esir düşmüş demektir. Kendinizi, fikir ve düşüncelerinizi doğru ifade etmek bir yana, insanlar arasındaki huzur ve barışı sağlamak, iletişimi koparmamak, birbirini anlamak olanaksız hale gelmiştir.
Türk kültürünün dili olan Türkçe, ilk olarak 6. yüzyılın başlarında Göktürk Devleti'nin resmi dili olarak tarihe geçmiştir. Zaman zaman başka medeniyetlerin dillerinden etkilense de, Türkçemizin öz Türkçe olarak kalmasını ve yabancı dillerin etkisinden kurtulmasını sağlamak; sözcüklerin Türkçe karşılıklarını kullanmak, birbirimizi anlamak, kendimizi ve düşüncelerimizi doğru ifade edebilmek, uygar bir toplum olarak barış içinde yaşamanın, bilgi ve ilmin düzgün temelde inşa edilmesi demektir. Bu diğer medeniyetlerle olan ilişkiler için de geçerlidir.
Aynı ulusun insanı birbirini anlamakta zorlanıyorsa, yabancı bir ulusun insanı ile anlaşabilmek olanaksızdır. Uluslararası bir dil olduğu iddia edilen İngiliz dili (doğrusu, emperyalizmin ortak dili) veya son zamanlarda dilimize asalak olarak yerleştirilmeye çalışılan, Joni sokak İngilizcesi ile kendimizi ne kadar ifade edebiliriz, çocuklarımızı ne ölçüde eğitebiliriz? Bu ciddi bir soru ve gelecek sorunudur! Başka medeniyet ve ulusların kültürlerini, dilini öğrenmek, üzerinde durduğumuz konu ile karıştırılmaması gereken ayrı bir olaydır!
Kendi anadiline sahip çıkarak, kendi ulusunun insanı ile düşünce, fikir, duygu ifadelerinin karşılıklı alışverişini en üst düzeye çıkarmak, bazı aydın geçinen entel-dantel takımının dediği gibi şovenizm (kendi ulusunu öne çıkararak değişik ırk ve uluslar arasında düşmanlık yaratmayı amaçlayan ve bu yolda kışkırtmada bulunan aşırı akım) değil, tam tersine çocuklarımızın sağlam temeller üzerinde, doğru kavrayabileceği eğitim almaları ve diğer uluslara kendilerini doğru ifade edebilmeleri açısından doğru bir ilkedir!
Uzun lafın kısası, düşünceleri, fikirleri anlatan dildir. Onu da en iyi anadil anlatır. Düşünceler ve fikirler anadilde hayat bulur. Düşünce anadil ile birlikte yaşar ve fikir üretir. Toplum, yabancı dillerin esiri olunca, düşünceyi hayata geçiremez ve çöker. Dil ve düşüncenin ardından, kültür, daha sonra toplum ve ulus-millet çöker, yok olur, emperyal milletlerin esiri, uşağı olur. Nice toplum ve kültürler bu şekilde tarihten silinmişler veya başka milletlerin uşağı olmaktan kurtulamamışlardır.
"Cesur kararlar, anadildeki düşüncelerin ürünüdür." (Uğur Koçer)
Son sözü yine, en cesur kararların sahibine bırakalım:
Büyük önder der ki: ''Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki, bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan (esirliğinden) kurtarmalıdır.'' (Mustafa Kemal Atatürk)
Hoşça kalın.
Diğer tüm yazıları için buraya tıklayın!